Kabuk


Tam üç hafta oldu yazmayalı. Bu süre zarfında başka platformlarda da paylaştığım pek bir şey yok. Ben en çok izledim; hayatı, insanları ve sanırım en çok Özkan’ı. Özkan kim, dediğinizi duyar gibiyim, o bizim evin bir ferdi. Kendisi bir kaplumbağa ve sanıyorum on üç yıldır bizimle. Hayatımda olmadığını hatırladığım bir an bile yok; ama hiç bir zaman yeteri kadar izlememişim, anlayamamışım onu. Son bir haftada anladım ki o, sadece bizim evin bir ferdi değil aslında pek çok şey anlatıyor ve öğretiyor.

Yıllardır her sene bu zamanlarda değişmeye başladığı kabuğu nedeniyle çektiği acıyı görmek bizi hep üzdü. Canının yandığını düşündük ona acıdık kimi zaman. Şimdi dönüp bakınca yıllardır aynı kabuğun içinde yaşayan bizler, her sene kendini yenileyen acısıyla yüzleşense o. Artık sığmadığımız, sığamadığımız bir kabuğun kırılmaması için verdiğimiz bu mücadele ne için? Neden acıya direnip aynı düzende yaşamaya devam ediyoruz? Acı beraberinde iyileşmeyi getirmiyor mu? İyileşmenin nesi bu kadar korkutucu olan? Yüzleşmek mi yoksa asıl korktuğumuz?

Bu soruların tek bir cevabı var mı? Sanmıyorum. Sanırım soruları sorsam da cevapları bulmak benim için o kadar da kolay değil. Aslında bu çoğumuz için böyle değil mi? Kimimiz benim gibi elinde cevabını aradığı sorular yaşıyor. Kimi ise cevabını bulduğu soruları arıyor.

Arayışımız hiç bitmiyor aksine katlanarak devam ediyor. Peki ne zaman son bulacak bu arayış kabuğumuzun çatlaklarından dışarı bakmaya başladığımızda mı? Yoksa o çatlaklarla yaşamayı öğrenince mi?

Bu soruların en azından birinin cevabını bulmak isterdim. Kıramadığım artık bana oldukça küçük gelen bir kabuğun içinde hapis kalmışım gibi hissediyorum. Eskiden bir kabuğum olduğundan habersizken daha mutluydum sanırım. Ama anladım ki küçükken bize sınırsız gelen o dünya büyüdükçe sınırsızlığını yitiriyor. Kendimize koyduğumuz kurallar, korkular, öfkeler, zaaflar zamanla birer sınıra dönüşüyor. Zamanla gittikçe sertleşen bu sınırlar ruhumuzun etrafında kocaman kaba bir kabuk oluşturuyor. 

Sınırlarımızı kaldırdığımız da ise kendimize ihanet ediyoruz. Kendimize ihanet etmemek için oluşturduğumuz kabuklarımızı öyle çok sertleştiriyoruz ki içinde sıkışıp kalıyoruz. Belki de içinde hareket edebildiğimiz ve bizimle birlikte esneyebilen bir kabuğa sahip olmamız gerekiyordur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yük veya Ev

Renkler

Kalan