Sevgi Emektir


Güzel ve çirkindeki canavarbir prens olmasa ve bir şatoda yaşamasaydı; muhtemelen güzeli yerdi. Çocukken bize aşılanan mutlu sonlar acaba gerçekten mutlu mu? Son zamanlarda bunu çok düşünüyorum. Küçükken izlediklerimiz, dinlediklerimiz, kurtarılmaya muhtaç prenseslerle dolu.


Üstelik filmlerde de durum pek faklı değil. Uslanmaz çapkın adamlar bir anda, saf ve sakar kızlara tutulup değişiyorlar. İlişkileri başta iyi gitse de başroldeki kadının mutlaka bir yerde canı acıyor. Sonrası bu hastalıklı adamı iyileştirme çabası ve mutlu son. 


Bir kere değil defalarca kez bunu yapmış o adamlar, mutlu sondan sonra köşelerine mi çekiliyor?


Cevabı hepimiz biliyoruz:Hayır!


Peki neden her seferinde masalların, filmlerin ve kitapların peşinden gidiyoruz. Her ilişkide bir tarafın diğerinden daha çok verici oluşu can sıkıcı. 


“Ama onun bana ihtiyacı var!” peki senin, senin ona ihtiyacın yok mu? Dinlenmeye, sevilmeye, anlaşılmaya. Kendi ihtiyaçlarımı ne çok insan için görmezden geldiğimizi hiç düşündünüz mü? Kendimiz olmaktan ne çok ödün verdiğimizi? Hayır diyemediğimizi…


Selvi Boylum Al Yazmalımın son sahnesinde Asya; “Sevgi emektir.” Dediği anda hepimizin gözünden bir damla yaş süzülür.  Ben de buna inandım yıllarca, evet sevgi emek ister ama hep biz mi vereceğiz bu emeği, karşımızdaki kişi ise öylece oturup bizim çırpınışlarımızı, kendimizi yok sayışımızı mı sevecek? Biri bizi sevsin diye değil de, biz kendimizi sevebilelim diye emek versek hiçbir sorunumuz kalmayacak aslında. Kendimizi sevmeyi başarırsak, hayattadailişkilerimizdede başaracağız ve ben de varım diyebileceğiz aslında. 


Oysa biz sızlanıyoruz, tüm sevgimizi ve enerjimizi bir başkasına ya da bir şeylere vermekle o kadar meşgulüz ki,kendimizi sevmeye fırsatımız kalmıyor.


Kendini görmeyen, sevmeyen bir insan nasıl başkasını sevsin,nasıl bir başkasını görsün kiÇocukken her şeyi seven bizler ne oldu da büyüdükçe sevmekten, sevilmekten korkar hala geldikSevilmeyi o kadar çok istiyoruz ki en önemli detayı atlıyoruz aslında; sevmeyi…


Kendimizi sevmek zor bunu biliyoruz, hatalarımız ve pişmanlıklarımız hayatımız boyunca bizimle olacak, onları kabullenmekse en zor olanı. İlk aşmada tabii. Ya onların bize öğrettikleri ne olacak? O hatalardan öğrendiklerimizin bizi biz yapanlar olduklarını ne zaman göreceğiz? Çocukken her şeyi seviyorduk çünkü hatalarımıza kalplerimizle bakıyorduk, başkalarının hatalarına da. Oysa büyüdükçe işler değişti; kimlikler, etiketler işin içine girdi.


İnsanların kalplerinden çok, giydikleriyle yedikleriyle o kadar meşgul olur hale geldik ki kendi içimizde olanları görmeyi bıraktık. Biraz durup, derin nefes almaya ve tüm uyarıcılardan kurtulduktan sonra gerçekten bize değer veren insanların yanında kalmaya ve önce kendimize emek vermeye ihtiyacımız var.


İşte o zaman belki filmler ve kitaplarda bir anlam kazanır. Aslında başrolün değilyanı başında duran figüranın bizi gerçekten sevdiğini ve bize emek verdiğini görebiliriz.



 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yük veya Ev

Renkler

Kalan